‘Yıldızlı Gece’nin Gizemli Bilimi

‘Yıldızlı Gece’nin Gizemli Bilimi

Bilim ve sanatın birlikteliğindeki konuları yazmayı çok severim. Bu yazı da onlardan biri olsun istedim. Aslında yazıyı yazmama anlık bir tesadüf sebep oldu diyebilirim. Sanatla ilgili okuduğum bir yazıda ‘Hubble Space Telescope’ kelimelerini okuduğum anda, NASA yayınında senkronize olarak aynı kelimeleri duymanın güzelliği ve tuhaflığı içinde, twitter hesabımda bir zincir yapmaya karar vermiştim. Sonrasında bloga koymaya değer bir yazı olacağını düşünerek buraya da taşıdım. Sanatı ve bilimi, uzayı ve yıldızları, Van Gogh’u ve onun muhteşem Yıldızlı Gece’sini bir araya getiren bu yazıdan keyif alırsınız umarım. 

Beynin ışık ve hareket algısının empresyonist eserleri neden titrek olarak görmemizi sağladığına; bir Rus matematikçinin teorisi ile Hubble Uzay Teleskobu’nun Van Gogh’un psikotik tarafıyla ne ilgisi olduğuna  sanat, bilim ve akıl sağlığının birlikteliği ışığında bakalım.

Vincent Van Gogh, Yıldızlı Gece, 1889

‘Zihinsel Hesaplamanın Sanatı’ kitabının yazarı Natalya St. Clair ve Meksika Ulusal Otonom Üniversitesi’nden Jose Louis Aragon ile meslektaşı Manuel Torres bu konuda araştırma yapanlardan. Uzayda yapılan bir keşif ve Rus matematikçi Kolmogorov’un bir teorisi onları Yıldızlı Gece resminin akışkanlar dinamiği ile ilişkisini incelemeye yöneltmiş. ‘’Van Gogh’un ikonik başyapıtı, hareket ve ışığın bilimsel gizemlerini nasıl açıklıyor” sorusuna cevap bulabilmeye çalışanlardan bir olan Aragon’a göre, Van Gogh’un ünlü spiral fırça darbeleri, türbülansın mükemmele en yakın tasvirleri. Yıldızlı Gece, matematiksel olarak açıklanması en karmaşık, insan aklının kavraması en zor olanlarından biri olan,  ‘akışkanlar dinamiğindeki türbülanslı akış’ kavramına nasıl ışık tutuyor olabilirdi? 

Aragon ve meslektaşı Manuel Torres, Van Gogh’un en çalkantılı resimlerindeki girdapları çizerek işe başlamışlar. Van Gogh bu resimlerini tesadüf olsun ya da olmasın, akıl sağlığındaki en ciddi düşüşler sırasında yapmıştı. Bilindiği gibi, Yıldızlı Gece‘yi Fransa’daki Saint-Rémy Akıl Hastanesi’nde kaldığı ve rahatsızlığının doruğunda olduğu dönemde yapmıştı. ‘Selvili ve Yıldızlı Yol’ resmini de uzun süren rahatsız edici halüsinasyonların ardından yapmıştı. ‘Buğday Tarlası ve Kargalar’ resmi ise intihar etmeden hemen önce tamamladığı eseriydi. 

Aragon, yaptığı çalışmalarla Van Gogh’un kaotik ama bir o kadar muhteşem görseller sunan girdaplarının, ünlü Kolmogorov İstatistiksel Türbülans Modeli ile eşleştiğini bulmuştu. Klasik fiziğin genellikle çözülmemiş en son gizemi olarak kabul edilen bu sorunun cevabına yaklaşabilmek, ressam olmayan Aragon gibi bir bilimci için harika olsa gerek. Van Gogh’un çarpıtılmış zihninin, fizikçileri yüzyıllardır şaşırtan fenomenleri kavramaya hazırlaması mümkün müydü? Öyle görünüyor ki Van Gogh, yoğun bir ıstırap döneminde, bir şekilde doğanın insanoğlunun önüne getirdiği en fevkalade zor kavramlardan birini algılayabilmiş ve temsil edebilmişti. 

Van Gogh ve diğer İzlenimciler, ışığı önceki meslektaşlarından farklı bir şekilde temsil etmişlerdi; örneğin, lekeli sulardaki Güneş ışığı veya, mavi gece gökyüzünün sütlü dalgaları arasında parıldayan ve eriyen yıldız ışığında hareketi yakalıyor gibi görünüyorlardı. Bilim penceresinden baktığımızda, Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan bilimciler 2014’te yaptıkları bir keşifle, uzak bir yıldızın etrafındaki gaz ve toz bulutunun anaforlarını görmüşlerdi. Ve bu keşifle Van Gogh’un Yıldızlı Gece’sini hatırlayan bilimciler, resimdeki parlaklığı incelemeye koyuldular. 

Claude Monet / İzlenim, Gündoğumu, 1872

Araştırmacılar resimleri sayısallaştırdılar ve parlaklığın herhangi iki piksel arasında nasıl değiştiğini ölçtüler. Piksel ayrımları için ölçülen eğrilerle, Van Gogh’un psikotik çalkantılı dönemine ait resimlerin akışkan türbülansına oldukça benzer davrandığı sonucuna vardılar. Van Gogh’un hayatındaki daha sakin bir dönemden kalma ‘Bandajlı Kulak ve Pipo ile Otoportre’ si bu benzeşmeden hiçbir iz göstermemişti. İlk bakışta Yıldızlı Gece’ye eşit derecede türbülanslı gibi görünen Munch’ın “Çığlık” adlı eseri gibi bazı eserlerde de bu ize rastlanmadığını belirteyim.  

Türbülanslı resimlerde parlaklığa neden olan efekt, tuvaldeki renklerde bulunan ışığın yoğunluğundan kaynaklanır. Görsel korteksimizin daha ilkel kısmı – ışık kontrastını ve hareketini görür, ancak rengi görmez – aynı parlaklığa sahiplerse iki farklı renkli alanı birbirine karıştıracaktır. Ancak beynimiz primat alt bölümü, zıt renkleri karıştırmadan görecektir. Bu iki yorumun aynı anda gerçekleşmesiyle, birçok empresyonist eserdeki ışık tuhaf bir şekilde titreşiyor, etrafa saçılıp yayılıyor gibi görünür.

Selvili ve Yıldızlı Yol, detay

Ve yukarıda da bahsettiğim gibi, Van Gogh’un birçok resminde Kolmogorov denklemine yakın, türbülanslı akışkan yapıların belirgin bir deseni olduğunu keşfettiler. Bunu özellikle Van Gogh’un psikotik sıkıntılar yaşadığı dönemde yaptığı resimlerinde bulmuşlardı. Deneysel ölçümler Kolmogorov’un türbülans akışının çalışma şekline oldukça yakın olduğunu gösterse de, türbülansın tam bir tanımı fizikteki çözülmemiş sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Van Gogh’un hareket, akışkanlık ve ışığın en derin gizemlerini kendi özgün zihin görüsüyle birleştirerek gerçeğe en yakın şekilde resmetmesi muhteşem değil mi?  

Sanat ve bilim birlikte işleyebilen çok iyi bir ikili. Bunun örneklerini içeren başka yazılarda görüşmek üzere, sanat ve bilimin ışığı yolumuzu daima aydınlatsın.

Kaynaklar

https://www.themarginalian.org/2014/11/13/van-gogh-starry-night-fluid-dynamics-animation/

https://www.discovermagazine.com/the-sciences/a-turbulent-mind-the-physics-of-van-goghs-starry-night


 

1 Yorum

Yorum bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s